İç Mekan Kavramı
İnsan fiziksel, biyolojik, sosyolojik ve psikolojik tüm özellikleriyle, kendisi arasında ve çevresiyle bütünleşen bir yapıya sahiptir. Bu özellikleri ve çevresiyle kurduğu iletişim, yaşama ait yönelimini ortaya koymaktadır. Çalışma, uyuma, yatma, yürüme gibi eylemlerle yaşamla arasındaki bağı kurmaktadır. Bu oluşan bağ, doğal etkenlerden arınıp insanların ürettiği, biçimlendirdiği yapay alanlar olan mekan içerisinde gerçekleşmektedir. Yaşamsal etkinlikler, sınırlarla çevrili belli bir hacim içerisinde oluşan üç boyutlu örgütlenmiş mekanlarda sürmektedir.
Mekan tek başına boş bir hacmi nitelerken onu oluşturan yüzeyler ve bu yüzeylere uygulanan farklı işlemlerle faklı kimliklere bürünebilmektedir. Bir bütünlük içerisinde sınırlayan öğeler olarak nitelendirilen duvar, tavan, zemin gibi geniş alanlar insanın eylemsel etkinliklerine ve gereksinimlerinden doğan işlevlere yönelik mekan örgütlemesi içinde önemli roller üstlenmektedirler.
İnsan çevresine çeşitli yapısal sınırlılıklar koyarak doğadan kendisini soyutlamakta, köşe, kenar, yüzey örgütlemeleriyle hacimler oluşturmaktadır. Her mekansal yapı, hacim geçici de olsa dışıyla kabuk yapısıyla bütünlüğü, dengeliliği sürdüren bir iç düzene sahiptir. Bu iç hacim ile dış kabuğun dengesini kuran, onu ayakta tutan, taşıyıcı bir düzen olan strüktür bu iki hacmin oluşumunu sağlamaktadır. Strüktür; köşe, kenar, yüzey bileşenleriyle dış kabuğu yapılandıran mimariyi oluştursa da, uzaysal boşluk içerisinde değerlendirildiğinde bir iç mekanı nitelendirmekte, onun belirleyicisi olmaktadır. Bu tanıma göre strüktür yardımıyla işleve karşılık oluşturan bir yapının içinde, tanımlı iç mekanlarında oluşması sağlanabilmektedir. Bir düzen ve disiplin içerisinde oluşan yapısal öğelerin sistematik çalışmasıyla strüktürel yapı, mekan içi ayrılmalar ve bölünmelerden oluşmaktadır.
İnsan gereksinimleri, mekân düzenlemesinin en önemli belirleyici etkenlerinden birisidir. Mekan oluşturmada önce fiziksel, sonra sosyal ve psikolojik gereksinimlerin karşılanması zorunluluğuna değinmektedir. Kullanıcı, mekan içinde belirli eylemlerine karşılık bulabilmelidir. Farklı kişilik, kültürlerden oluşan toplumsal yapılarda değişimler ve kullanım alışkanlıkları mekan düzenlenmesinde de etkisini göstermektedir.
Mekan tasarımında kullanıcı gereksinimlerinden, insan antropometrik ölçülerine, duygusal ve algısal boyutlar, insan-çevre, insan-kültür gibi birçok etkileşim rol oynamaktadır. İç mekanı oluşturan çeşitli bileşenler, mekanın örgütlemesinde farklı roller üstlenmektedir. Mekanın bütünselliği içerisinde bir birlik ve dil oluşturmaktadırlar. Mekan bileşenleri, kullanıldıkları yere göre, mekansal örgütlenmede sınırlayıcı, yönlendirici, odaklayıcı, birleştirici ya da ayırıcı özellikler üstlenebilmektedirler. Mekanların önemine, işlev ve eylemlere, içinde harcanan ya da değerlendirilen zamana ve hareketin yoğunluğuna göre mekan tasarımında farklılıklar Kullanıcı olarak insan, hareket alanlarını gereksinimlere göre mekan içinde dolaşım alanlarıyla belirlemektedir.
İç mekanda kullanıcının gereksinimleri, konforu, alışkanlıkları, estetik deneyimi gibi veriler, tasarımcının o mekanda yaratmayı hedeflediği ortamın niteliğini belirleyen ve onu yaşanır kılan öğelerin başında gelmektedir. Mekanda yaratılan konforun birey ile fiziksel çevresi arasındaki doğrudan ilişkiyi oluşturduğunu belirtmektedir. Mekan içinde bulunan birey o mekana ait duvar yüzeyi, zemin döşemesi, renkler, ışık şiddeti, donatılar gibi fiziksel her türlü örgütlenmeyle iletişim içerisindedir. Çevreyle birey arasında kurulan duyusal iletişim sonucunda birey o mekanı yaşanır kılacak davranışlarla rahat hareket alanına kavuşabilmektedir.
Mekan örgütlenmesinde, tasarımın önemli etkenlerinden biri de mekan bileşenlerinde kullanılacak malzemelerdir. Malzemenin, strüktürel, fiziksel ve kimyasal özelikleri, mekanın bileşenlerini doğrudan etkileyen değerlerdendir. Mekanın strüktürüne göre, seçilen malzeme, o mekâna bir kabuk olmaktan çok, içinde yaşayacakların gereksinimlerini, zevklerini ve kültürlerini de yansıtır.
İçerideki Mekan ve İç Mimarlık
İç-dış mekan kavramları arasındaki ilişkiyi temel alarak oluşturulan dış kabuğun iç yapısına yoğunlaşan içmimarlık, var olan kabukların oluşturduğu hacimler ve bu hacimlerin öğeleri arasındaki ilişkilerle ilgilenmektedir. İçmimarlıkta mekan yeniden ele alınarak biçimlendirilmekte ve tasarlanan donatılarla bütünleştirilmektedir. İç mekan, içerideki mekan kavramları, mimari bina içinde yer alan ve iç forma karşılık gelen kavramlardır. Bu iç formun altı, üstü ve yanları (taban, tavan ve duvarlar) kapalıdır. Kısaca, bu iç form bir kapalı hacimdir. Bu kapalı hacmi oluşturan yüzeylerin özellikleri arasında farklılıklar görülmektedir. İçmimarlık, mekanları oluşturan iç kabuğu, kaba yapısıyla değerlendirmekte ve yeniden ele alacağı tasarıma zemin oluşturmaktadır. Var olan mekanın yeniden tasarım süreci; mekanda yapılacak olan eylem ve bunları karşılayacak işlevleri belirlenmesinden, mekan verilerinin alınması ve analizi, bu veriler üzerinden tasarımın ana taslaklarının hazırlanması ve sunum aşamaları yer almaktadır. Sunulan projenin kabul edilmesiyle üretim ve uygulama aşamasına geçilmektedir. Bütün bu aşamalarda iç mimari de mekan onu oluşturan yüzeylerle birlikte ele alınmaktadır.
İç Mimaride Mekan Bileşenleri
İç mekanlar insan yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiği alanlardır. Güne başlangıçtan bitimine kadar geçen süreçte her türlü eylem ve etkinlikler olan bu alanlar içerisinde gerçekleştirilmektedir. Doğal mekanlar içerisinde yaratılmış olan yapay mekanlar uyuma, yatma, yemek yeme, çalışma gibi eylemlere yanıt vermektedir. Gün içerisindeki motivasyonu etkileyen bu alanlar çeşitli öğelerle bölümlendirilmekte, sınırlarla birbirlerinden ayrılarak farklı mekanlar oluşturmaktadır.
Yapıların içerisinde kurgulanan iç mekanları; duvarlar, zemin döşemeleri, tavanlar, merdivenler, donatılar üç boyutlu boş hacimlerin sınırlılıklarını tanımlayan iç mekan bileşenleri bölümlendirmektedir. İç mekanların sınırlanmalarının amacı, insan konforunun sağlanması kadar, mahremiyetin de ortaya konmasıdır. Mimari yapının biçimini oluşturan bu öğeler yaşanan çevre içerisinde bir kabuk oluşturarak iç mekan bölümlenmelerini meydana getirirler. İç oluşumun dışarıya doğru yansıması, bu yapılarda her türlü eylemsel etkinlikle yaşanabilir hale getiren, işlevsel olarak kullanılan alanları oluşturmaktadırlar. Aynı zamanda estetik deneyimlemelere ve psikolojik tatmin ve güven duygusuna cevap vermektedir.
Bölücü ve sınırlayıcı olan iç mekan bileşenleri mekanın görsel, dokunsal, duyusal, ısısal ve ışık niteliklerini sağlamaktadır. Mekansal bileşenler temel görevleri dışında başka belirleyici görevler üstlenebilmektedirler. Örneğin mekansal bileşen olan zeminin yuvarlak yada köşeli biçimlenmesi, mekansal öğe olan donatının da zemine uygun bir biçim almasını etkilemektedir.. Bu anlamda mekanın örgütlenmesinde yönlendirici zemin bileşeni olmaktadır. Zemin düzleminde gerçekleşen bir düzenleme diğer bileşenleri de etkisi altına almaktadır.
Mekan bileşenlerinden zemin düzleminde başlayacak bir biçimlenme onunla bağlantılı olan bütün bileşenleri etkilemektedir. Zemin bileşeni bütün bileşenleri bir araya getirmekte ve mekanda bir bütünlük oluşturulmasını sağlamaktadır. Mekanda bazen vurgulayıcı öğe olarak öne çıkan zemin düzlemi, bazen arka planda kalarak diğer bileşenleri öne çıkaran bir görev alabilmektedir. Bu anlamda mekan bileşenleri kendi aralarında mekanda belirleyici ve yönlendirici olabilmektedir.
Duvarlar
Duvarlar mekanların birbiriyle olan bağlantısını düşey düzlemde ayıran yapı öğesi ve iç mekanın önemli bir bileşenidir. Döşeme açıklıkları ve tavan bileşenleriyle aynı amaç için uyumlu bir düzen oluşturan duvarlar, iç mekanların boyutları, biçimleri, yerleşim düzenleri gibi sınırlılıklarını belirlemektedir.
Büyük hacimlerin gereksinimlerine göre bölümlenmelerini sağlayan yapının önemli arka plan yüzeyleridirler. Dışa ve içe dönük yüzeyleri ve üzerlerinde yer alan kapı ve pencere açıklıklarıyla hem içi dışa bağlamakta hem de iç mekanlar arası geçişlere olanak vermektedir. Kapı ve pencere açıklıkları boyutları, biçimleri, yerleşimleriyle duvar yüzeyinin görsel bütünlüğünü etkilerken, kapalı ve açıklık duygusunu iç mekanda algılatmaktadırlar. Pencere ve kapılar duvar yüzeyindeki konumlanmalarıyla iç mekanın örgütlenmesini yönlendirmektedir. Donatılar ve yerleşim düzeni duvardaki bu açıklıklardan etkilenmektedir. Dış mekana olan görsel açılımı sağlayan pencereler aynı zamanda mekanın gün ışığından faydalanmasında, hava dolaşımına yardımcı olmaktadır. Günışığının mekanın içerisine dahil olmasının yanında mekan planlamasının ve donatıların yerleşiminin camlara doğru yönelmesini etkilemektedir.
Mekana girişi ve çıkışı yönlendiren, duvardaki açıklıklardan birisi olan kapılar aynı zamanda yarı açık-kapalı, saydam ya da opak malzemelerle biçimlenmelerine göre mahremiyet, kişisel ve toplumsal alan algılanmasını oluşturmaktadır. Kapılar biçim, malzeme ve boyutları gibi nitelikleriyle kullanıcıya yalın mesajlar da verebilmektedir. Büro müdürü kapısı gibi makam bildirmede, giriş, çıkış, geçiş yok gibi yönlendirmelerde, bayan ve bay tuvalet kapısı gibi sınıflandırmalarla kullanıcıya mekan hakkında açıkça çağrışımda bulunmaktadır.
Farklı eylemlere yönelik bölümlemelerin oluşmasını sağlayan duvarlar, toplu ve bireysel hacimlerde bireye estetik akustik, görsel ve mahremiyeti oluşturan bölücü, taşıyıcı yüzeylerdir. Duvarlar hava, su, nem gibi fiziksel koşullar için izolasyona sahip olabilmeli; ısıtma, klima, havalandırma ve elektrik tesisatlarını da taşıyacak nitelikte yapılandırılmaktadırlar.
Duvarlar bir iç mekanın örgütlenmesinde donatılara ve kullanıcısına bir arka plan oluşturmaktadır. Doku, renk, desen, eğri, dik, yamuk, gibi bir çok biçim ve düzen değişimleriyle mekan tasarımında önemli bir yer tutmaktadır. Düz-eğri biçimi, koyu-açık tonları, saydam-opak, yumuşak- sert dokularıyla istenilen atmosferin ve insan hislerinde uyandırdıkları tepkimelerle farklı izlenimler oluşturmaktadırlar.
Duvarlar mekanı taşıyan aynı zamanda onu bir biçime, forma sokan bileşendir. Kapı ve pencere gibi açıklıklar sağlayan duvarlar aynı zamanda tavanları ve zeminleri de tanımlandırmaktadır. Zemin düzemliyle birlikte hareket eden duvarlar mekanda zeminin bir uzantısı olarak görülmektedir. Duvar bileşeni sınırsız olarak devam eden zemin düzlemini sonlandırmakta ya da onun sürekliliğini getirmektedir. Kuşatıcılığı tamamlayan zemin ve tavan düzlemleriyle birlikte duvarlar, mekanın boyutuna ve biçimine egemen olmaktadır. Zemin ve duvar etkileşimi mekanın biçimlenmesinde belirlenen işlevle birlikte mekanda bütünlük oluşması adına önemli olmaktadır.
Döşemeler
Döşemeler, yapıların yatay düzlemde taşıyıcı ve katları birbirinden ayıran, bölücü ve üzerinde yürünebilen donatıların konumlandırıldığı yüzeyi oluşturmaktadırlar. Hem taşıyıcılık, hem bölücülük işlevleriyle mekan oluşturmada önemli yapısal öğelerdir.
Döşemeler iç mekandaki etkinlikleri ve donatıları taşıyan platformlardır. Üzerlerinde insan beden ağırlığının dışında diğer bütün yüklerin taşıyabilecek dirence sahip ve yüzeylerin hareket etkinliğine uygun malzemelerle örgütlenmelidir. Döşemeler, iç mekan içinde kullanıma yönelik bir yüzey ve görsel bir arka plan olarak kabul edilmesine rağmen; rengi, dokusu ve deseniyle mekanın karakterini belirlemede önemli bir mekan bileşeni olarak tasarımı vurgulamaktadır. Donatılar mekandaki görsellerin algılanması zemin planlarının tasarımıyla desteklenmektedir.
Zemin döşemesi diğer yüzeylerin aksine insan bedeniyle ve eylemleriyle doğrudan ilişki içerisindedir. Yer çekimine karşı gelen doğamızın sürekli temas halinde olduğu yürüme gibi birçok eylemi üzerinde gerçekleştirildiği yüzeylerdir. İnsan eylemlerine altlık olarak kullanıldığı zemin döşeme malzemeleri hem işlevsel, hem estetik ölçütleriyle mekanın karakterini oluşturmada önemli bir rol üstlenmektedir. Genelde donatılarla üzeri kapatıldığı varsayılan geri planda kalıyormuş gibi duran bu bileşen gerek dokusu, rengiyle gerekse işlevine göre seçilen malzeme ve güvenlik özellikleriyle mekanın kimliğini oluşturmada önemli bir araçtır.
Zemin düzlemleri doğal olarak üzerindeki hareketlerden dolayı ses oluşumuna neden olabilecek bir bileşendir. Halı veya hafif ayak sesi çıkartan plastik malzemelerle kaplanan zeminler, dışında ses oluşumu olasıdır. Bu akustik problem iç mekan tasarımında öncelikli düşünülmesi gereken noktalardan biri olmaktadır.
Gözler, bütün mekan bileşenlerini görse de, ayaklar zemin döşemesini hissetmektedir. Ayakların aynı zamanda bütün vücudumuzun sahip olduğu gibi bir hafızası olduğunu belirtmekte ve aldıkları duygusal bilgileri beyne iletmektedir. Ayaklar ve zemin arasındaki bu bilgi aktarımı vücudumuzun bir yüzey üzerindeki fiziksel hareketleriyle kurduğu yüzey temasıyla sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra, görsel ve fiziksel varlığıyla zemin düzlemi özel bir öneme sahiptir ve iç mekandaki her öğeyi desteklemektedir. Bu anlamda zemin kaplamasında sade malzemelerin kullanımı bu düşünceyi tamamlayan en etkileyici yöntem olabilmektedir. Zemin düzlemi üzerinde yapılacak olan uygulamalar mekanları birbirinden ayırabildiği gibi birleştirebilmektedir. Zemin malzemesinin ya da renginin değişimiyle mekanda görsel mekan bölümlemeleri yaratılabilmektedir. Tek bir malzemenin veya birden fazla malzemenin zıtlığı oluşturularak kullanılması görsel anlamda mekanlarda bölümlerin oluşmasını sağlayabilmektedir.
Tavanlar
Mekan içerisinde en çok gözardı edilen buna rağmen, en önemli etkiye sahip alanlardır. Duvarlar ve zemin döşemeleri gibi birebir iletişim halinde, yakın mesafede dokunma hissini oluşturmasa da tavanlar, iç mekanın biçimlenmesinde düşey düzlemde sınırlamaları ve boyutsal farklılıklarıyla görsel bir öğe olmaktadırlar. Mekanda örtücü bir etkisiyle bireyin psikolojik açıdan korunma duygusunu sağlamaktadır.
Tarihsel süreçte tavanlar sergileme öğesi olarak kullanılan taşıyıcı eleman ya da resimler yapılarak süslenen, ahşap oymacılığıyla bezenen geniş yüzeyler olarak mekanda önemli bir yer tutmaktaydı. Tonozlu ve kubbeli tavanlar iç bükey ya da dış bükey kalıplamalarla işlenmekteydi. Böylelikle tavanlar mekanların merkezi noktası gibi algılanmakta ve diğer öğelere göre baskın konuma geçmekteydiler. 21. yüzyılda mekanlarda asma tavan sistemleri sıklıkla kullanılır hale gelmektedir. Bu sistemler tavanı bir plastik öğe olarak çeşitli uygulamalara açık bir konuma getirmiştir. Mekanın boyutsal açıklıkta yükseklik ve alçaklık ölçeğinde önemli etki oluşturmaktadırlar. Mekana açık, ferah, basık, resmiyet, rahatlık gibi insan algısında izlenimler bırakmaktadır. Tasarım sürecinde tavanlara yapılan her müdahale mekanın kimliğine ve atmosferinin oluşmasında katkıda bulunabilecektir.
Merdivenler
Basamaklar ve merdivenler yapı içerisindeki mekanların zemin düzeyinden diğer düzeylerle olan ilişkisini düşey bağlamda sağlamaktadır. İniş ve çıkış eylemlerinin yapıldığı merdivenler, güvenlik işlevleri açısından da mekana görsel bir boyut katmaktadır.
Merdivenler biçimlerine, eğim açılarına, malzeme ve konstrüksiyonlarına göre türlere ayrılmaktadır. Merdivenlerin rıht, basamak ve korkuluk gibi bölümleri insan ölçülerinin hareket ve esnekliğine uygun biçimlendirilmektedir. İniş ve çıkışta insan vücut yapısını zorlamayacak ve psikolojik yönden güven hissini uyandıracak biçimde düşünülmelidir. Yapı standartları, rıht ve basamak genişliklerini en az ve en çok değerlerini insan kullanımına en uygun ölçülerde belirlemiştir.
Kolay rahat ve güvenli olmaları açısından merdivenler mekan örgütlenmesinde etkili rol oynamaktadır. Ayrıca, konumlandırıldıkları yerleri yönünden açık ve seçik olmaları gerekmektedir.
Merdivenler mekan da üç boyutlu algılanan bileşenlerdir. Bulundukları konum ve biçimsel özellikleriyle üçüncü boyutta mekanı etkilemektedir. Mekanda tek başlarına heykelsi bir nesne gibi konumlandırıldıkları gibi duvara dayalı olarak kurgulanan merdivenin etkisi daha güvenilir ve düzlemsel olabilmektedir. Merdiven hareket etme ve durma gibi eylemlerin gerçekleştirildiği, hacimsel bir kütle olarak mekanlarda yer almaktadır. Merdivenlerin kaplayacağı alan, hangi mekanda ne tür eylemle yönelik olacağı, işlevsel özellikleri ve sağlayacağı etki yönlendirici olmaktadır.
Donatılar
Donatılar, yaşamsal eylemlerimizi kolaylaştırmak ve gereksinimlerimizi karşılamak amacıyla biçimlendirilmektedir. İç mekan ve kullanıcı arasında biçim, doku, ölçek, işlev gibi özellikleriyle görev yapmaktadır. İç mekanda işleve yönelik ve gerekliliğinin dışında iç mekandaki görselliğine, karakterine katkıda bulunmaktadır. Biçimsel özellikleriyle, dokusu, rengi, malzemesi ve amaca yönelik uygulamalarıyla iç mekanda hem fiziksel hem estetik değerleri karşılayacak biçimde tasarlanmaktadır.
Kullanım amaçları olarak yemek, yatmak, oturmak, eşya depolamak, çalışmak gibi birçok eyleme karşılık vermek amacıyla, günlük yaşamsal etkinliklerimizi kolaylaştırmaktadır. Donatılar ilk çağlardan 21. Yüzyıla kadar işlevleri, strüktürleri ve biçimleriyle gelişim ve değişim göstermektedir. Tarihi süreçte, doğadaki malzeme ve onların kullanma olanaklarına göre biçimlenen donatılar, teknolojinin malzemeyi kolay işlemesi ve kullanıcı etkeni gibi birçok etmenlerle biçim dilini değiştirip geliştirmektedir. Gelişen ve değişen yaşamın gereksinimlerinin yarattığı yaşam biçimleri ve bu düzen içindeki donatı öğeleri mekanda kullanıcısıyla arasındaki ilişki de önemli bir rol üstlenmektedir.
Gereksinim duyduğumuz mekansal boşluğa mekan bileşenlerin konumlarına ve eylemelerimizin gereksinimlerine göre donatılar biçimlenmekte ve mekan içinde doğru çözümlerle örgütlenmektedir. İnsan vücut hareketleri oranların ve ölçülendirmeyi etkileyen en önemli etkenlerdendir. Donatıların örgütlenme biçimleri, mekanın kullanımını ve algılayışını etkilemektedir. Donatılar mekanda esnek bir düzenlemeyle yerleşebileceği gibi sabit mobilyalar olarak da tasarlanabilmektedir. Oturma eyleminde kullanılan farklı oturma mobilyaları ve sandalyeler, çalışma, yemek yeme gibi eylemlerde kullanılan masalar, yatma, uyuma, ve dinlenme gibi eyleme karşılık veren yataklar, ve depolama üniteleri gibi birçok mobilya türleri insan gereksinimlerini karşılamaktadır.
Donatılar zemin bileşeni üzerinde konumlandırılmaktadır. Zemin, iç mekanda donatıların taşıyıcısı görevini üstlenmektedir. Donatıların taban yüzeyleri zeminle sürekli olarak etkileşim halindedir. Zemin üzerinde hareket ettirilen donatılar aynı yüzeyde konumları istenilen eylem ve işleve göre örgütlenebilmektedir. Zemin düzemli ve donatıları kesintisiz bir etkileşim içerisinde mekan örgütlenmesinde birbirlerine destek olmaktadırlar.